14/01/2018
Kendi Olmanın Orijinal Otantikliği: Özbenlik, Özgüven ve
Özfarkındalık
Bizi biz yapan şey nedir? Kişiliğimizi oluşturan oluşturan
iki temel boyut var; biri kimine göre genetik mirasımızın bir hediyesi veya
kimine göre bir vebası olan mizaç(huy), diğeri ise çevresel etmenlerin
etkileşimiyle gelişen karakter. Karakterin de gelişimine zemin hazırlama
yönüyle sosyoekonomik şartların sağladığı şans etkisi veya neden olduğu
baht(kader) etkisini barındırır. Kimlik; mizaç ve karakter boyutlarının kültür
potasında erimesinden oluşur. Burada dikkat edilmesi gereken başka etmenlerde
vardır; tarihsel zaman, güvenlik ihtiyaçlarını, fizyolojik ihtiyaçlar, eğitim
kalitesi ve aile. Kişiliğin inşasında kullanılan yapıların yanında inşa
edileceği yer ve zamansal boyutu da çok önemlidir. Bireyin kendi öz kimliğini
keşfedebilmesi için güvenlik ihtiyaçlarını, fizyolojik ihtiyaçlarını ve
aidiyet-sevme-sevilme ihtiyaçlarını giderdikten sonra homo sapiensle başlayan
bilişsel devrimini başlatarak duygu, düşünce ve davranışlarının oluşumunu öz
bilinciyle keşfetmesi ve keşfedilen olguların benliğine işleyip farkına varması
gerekmektedir. Kişilimizin en önemli yapıları olan düşünce, duygu ve
davranışlar öz kimliğimizi yansıtabilmesi için öncelikle bu olguların oluşum
sürecinde öz bilincimizin bunların farkında olması ve çıkış yerlerinin nereler
olduğunu ve neyden kaynaklandığını belirledikten sonra bu tepkimelerin bir
eyleme veya duygulanıma dönüşmesine izin verir. Öz farkındalıkla yaptığımız her
eylemin öz benliğimizin bir imzası taşıması bundandır. Sağlıklı bir kişiliğin
inşa sürecinde dikkat edilmesi gereken çok önemli süreç ve kritik zamansalları
barındıran etmenler vardır. Kişi çok güvenli bir yer olan anne karnında bir
travmayla doğar. Gözlerini açtığı dünyada ilk kez gördüğü manzarayla
şaşkınlıklar içinde kalır; yeni bir sistem yeni bir kültürel ortam ve yeni bir
fiziksel alan. Yüzde 20siyle bile eşleşmeyen bir örnekle izah edilirse;
ekvatoral bir bölgeden bir çocuğun kutuplara yakın bir bölgeye tek başına
götürüldükten sonra ilk kez karşılaştığı insanlar, eşyalar, iklim ve hala
üzerinde atamadığı korkuları varoluşsal otantikliğiyle yaşaması gibi. İki yıl
sürecek bu gelişim evresinde bebeğin sıcak ve içten onun ailesi tarafından
kabulünü gösteren sevilmesi ve bu sevilmenin sağladığı aidiyetlik duygularını
kazanması çok önemlidir. Kişiliğinin ikinci önemli gelişimsel süreci olan iki
ile altı yaş aralığıdır. Bu süreçte çocuk var olan sosyal yapı ve kültürel
yapılara ait şemalar kazanır. Sosyal statü ve yapıların anlamlarını ve
gerekliliklerin farkına varır. Ateşin yakıcı ve can acıtıcı olduğunu ne kadar anlatsanız
bile çocuk bunu yaşayıp tatmadıktan sonra asla bilemez. Doğal bir kanun olarak
az bulunan her şeyin kıymetli olmasından dolayı çocuk babanın sürekli işte
olmasından dolayı babayı daha çok istemektedir. Bu zorakiliğin yarattığı hoşluk
babanın işe gitmesi gerektiği zamanda çocuğun bu ayrılığa aşırı tepki
göstermesi sonucu çocuk toplum tarafından hoş görülmeyen yalanla tanışmasına
neden olur. Baba “çocuğum senin sevdiğin şu şeyi alıp gelecem” pekiştiriciyle
bu durumdan kurtulmaya çalışır. Burada çok önemli bir şeyi çocuk keşfediyor:
yalan hoş bir şey değil ama bazen hoş olmayan durumlarla karşılaşmamak için
kullanabilirim gibi bir şema oluşturur. Bu örnek bireyin bütün alanlarında
temel olarak yanlış inanç ve şemalarının bozukluğunu içerir. Kaygı bozuklukları,
öğrenilmiş çaresizlikler, şişirilmiş sahte benlikler, saldırganlıklar,
tutumlar, objelere ve nesnelere cinsel yönelimler… Kişi kendisi dışında diğer
bireylerin korku-kaygı-çaresizilik-yetersizlik’den arta kalanların toplamından
kendini meydana getirir.
Bambaşka konularda buluşmak üzere… Kendinize iyi davranın.